





PROF. F. REFİKA TARCAN
SAHNE DEKORLARI VE KOSTÜMÜ BÖLÜMÜ BAŞKANI
Bu yıl Sahne Dekorları ve Kostümü Bölümü olarak 27 Mart Dünya Tiyatro Günü’nü halen sürmekte olan pandemi koşulları nedeniyle uzaktan eğitim kapsamında öğrenci çalışmalarından oluşan bir sergi ile kutluyoruz. Aslında geçen yıl Dünya Tiyatro Günü için kapsamlı bir sergi hazırlığı içindeydik ancak küresel salgın nedeniyle önce hazırlıklarını büyük ölçüde tamamlamış olduğumuz 27 Mart sergimiz iptal olmak zorunda kaldı ardından eğitimimize ara verildi. Bizler için zor bir süreç olan pandemi dönemi böylece başlamış oldu. Geleneksel bir yapı üzerine kurulu olan ve atölye çalışmalarına dayalı olarak sürdürülen Sahne Tasarımı eğitimi online sisteme çekildiği zaman, pek çok beklentiden vazgeçilmek zorunda kalındı.
Ama yine de öğretim üyelerinin ve öğrencilerin üstün gayreti ile bir şekilde bu zor ve bize hiç uymayan eğitimin üstesinden gelindi. Böylece bir yıl önce yapmak istediğimiz “27 Mart Dünya Tiyatro Günü Sergisi” , online çalışmalardan oluşan bir sergiye dönüştü. Hiç şüphesiz bu sergi ancak üç boyutlu hale geldiği zaman anlamı olan projelerin online olarak ne kadar gerçekleşebileceğini ispatladığı gibi olumsuz koşulların sona erdiği zamanlarda zor günlerin belgesi olarak da bölümün belleğinde yer alacaktır.
Bu zor koşullara rağmen Dünya Tiyatro Günü kutlu olsun !
SONSUZ ETKİLEŞİMLER
Atölyede yaratım üzerine düşünmeye başlayan zihin, ellerine teslim edilmiş, çözmekle yükümlü olduğu bir oyun metnini, bir kavramı, bir karakteri, bir malzemeyi her nereye giderse gitsin kaçınılmaz olarak yanında taşır. Bu bağlamda çatışma – uzlaşma denklemi içinde cevaplarını ararken “ sonsuz “ etkileşimlere ihtiyaç duyar. En azından sanat üretiminin kendi biricik deneyiminden önce, dışsal ortamla ciddi bir temas içinde olduğu söylenebilir.
Eski kentin kalıntıları ve sokakları arasından yürüyüp geçerken, bir vapurda, otobüste, tramvayda yorgun, neşeli, bitkin ya da umursamaz insan yüzlerini gözleri kutsarken aynı zamanda şehrin daha çelişkili yaşam katmanlarına da şahit olur. Caddenin başında tek başına kalmış yaşlı ıhlamur ağacının çiçeklerinden yayılan müthiş kokuyu nefesine çeker. Kuş sesleri ve büyük beton bloklarını yorgun kentin üstüne biçimsizce diken inşaat makinelerinin arasında yaratıcı zihnini dolaştırır. Her seferinde deneyimlediği belki de kendine doğru – herkesle ama bir o kadar da hiç kimseyle–alınan bir yolculuktur. Sadece evinden çıkan ve okulunun yolunu tutan bir sanat öğrencisi için sıradan bir gün… Üstelik sonlanmayan aksine hocaları, ustaları, arkadaşları ve daha pek çok ortamla beslenen sürekli bir devinim.
2020 Mart ayında her şeyden habersiz başladığımız yeni eğitim döneminde; projelerimizde doğasından uzaklaşmış / uzaklaştırılmış insanı- bireyi – toplumu tartışıyorduk. Yine mitlerin, hikayelerin, oyunların arasında anlam katmanlarını keşfetmeye çalışıyorduk çünkü her zaman
olduğu gibi onların varlığı dünyayı daha geniş bir perspektiften görebilmemize olanak tanıyordu. Biz metinlerin sayfalarını karıştırdıkça onlar da hayal gücümüzün saydam ve uçucu doğasına yeni etkiler katıyordu. Oradan zihnimize, kâğıtlarımıza, kâğıtlarımızdan malzemelerimize adım adım ilerleyen çok katmanlı bir yapı…
Bu aşamada elbette sanatın ilksel doğasına sığındık. Dijital ortamın soğukluğunu, metalikliğini, olanaksızlıklarını olanaklı hale getirmenin yollarını aradık. “Sonsuzluğa Ne Kalacak ?“ Sergisi değerli öğrencilerimizin 2019 -2020 Bahar ve 2020 -2021 Güz dönemlerini içeren atölye ve ders süreçlerinde ortaya çıkan projeleriyle kurdukları yaşamsal bağın izlerini taşıması bakımından önemlidir.
Yazar Ray Bradbury’nin Resimli Adam kitabındaki “ Kaleydeskop “ öyküsünün ana karakteri Hollis, roketi parçalandıktan sonra uzayın sonsuz boşluğunda geçmişiyle yüzleşir. Vücudu Dünya’nın atmosferine çarpmadan hemen önce varoluşuna son kez şu soruyu yöneltir:
“ …Merak ediyorum? Acaba beni gören olacak mı? ‘’
O sırada yeryüzünden geceye bakan küçük çocuk kayan bir yıldız gördüğünü zannederek bir dilek tutar ve belki de farkında bile olmadan Hollis’in sorusunun cevabını vermiş olur.
DR. ÖĞR. ÜYESİ ÇAĞLA TULUKÇU ARKMAN
SONSUZLUĞA NE KALACAK?
Geçtiğimiz bir yıllık süreçten beri değişen yaşam koşullarına ve kayıplara baktığımda aramıza çekilen camdan ekranlardaki yansımalarımızı görüyorum. Özünde insan iletişimi ve etkileşiminden varlık bulan sanatın ve tiyatronun camdan dahi olsa hiçbir duvarı kabul edemeyeceği gerçeğini düşünerek…
Tiyatro tarihinden pek çok dönemi araştırarak ve sorgulayarak analiz ettiğimiz onlarca metin bize her zaman çağların tragedyalarından bahsetti. Belki de çalıştığımız oyunlar hiçbir dönemde şu bir yıllık süreçteki kadar içimize işlemedi. İonesco’nun ‘’Ölüm Oyunları’’ndaki salgın, Beckett’in ‘’Godot’u Beklerken’’ de yarattığı belirsizlik, ‘’Oyun Sonu’’nda dışarının bilinmezliği içinde içeride olma hali, Brecht’in Sezuan kentinde aradığı ‘’İyi İnsan’’, Faust’un içinden çıkmak için uğraştığı ‘’karanlık’’, Çehov’un mekanlarındaki katıksız sessizlik, Gregor Samsa’nın odasında yaşadığı dönüşüm, Oğuz Atay’ın korkuyu bekleyişi, ’’Tosca’’ operasında Cavaradossi’nin sonsuzluğu betimleyen aryası ve niceleri hiç bu denli anlam bulmamıştı.
Sergi düşüncesinin online projelerimizi içereceği fikri sergi ismini de beraberinde getirdi. Esinlendiğimiz soru Latince haliyle ‘’Quid ad aerternum? ‘’ idi ve yaklaşık anlamıyla ‘’Sonsuzluğa Ne Kalacak’’ çevirisi ile sergimizin başlığına dönüştü. Sergide yer alan tüm üretimleri bu başlıkla birlikte düşündüğümde biliyorum ki; geleceğe tüm çalışmaların içindeki yaşama direncinin ne denli değerli olduğunun izleri kalacak. Çoğu zaman sanatın tam da böyle krizlerde dirençle devam etmesi yönündeki örneklerini saygıyla hatırlatarak…
İyi ki tüm hocalarımızın gayreti ve emeğiyle bunca güzel çalışmaya dört elle sarılan öğrencilerimiz hayatı anlamlı ve değerli kılıyorlar. Yeniden bir araya geleceğimiz günleri umut ederek ‘Dünya Tiyatro Günü’nü kutluyorum.