Prof. Faruk TAŞKALE
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi
Geleneksel Türk Sanatları Bölüm Başkanı
About Fatma Rikkat Kunt
20. YÜZYIL TEZHİP SANATININ BÜYÜK USTASI
FATMA RİKKAT KUNT (1903 – 1986)
20. yüzyıl tezhip sanatının büyük ustası Fatma Rikkat Kunt, 27 Nisan 1903’te (30 Muharrem 1321) Beylerbeyi’nde dünyaya geldi. İsmini babasının yakın arkadaşı Tevfik Fikret (1867-1915) vermiştir. Aynı zamanda başarılı bir ressam olan Tevfik Fikret, Rikkat Kunt’un henüz küçük bir kız çocuğuyken, kucağında sarı güllerle yağlı boya tablosunu yapmıştır. Bu Tablo Âşiyan Müzesi’nde bulunmaktadır. Annesi uzun yıllar Beyrut’ta yaşamış Güzide Hanım ( 1886-1950), babası ise Hüseyin Kâzım Kadri Bey’dir. (1870-1934). Hüseyin Kâzım Kadri Bey, Osmanlı İmparatorluğu’nun idare, siyaset ve ilim alanında oldukça önemli bir ismidir. Mehmet Akif Ersoy (1873-1936) ve Tevfik Fikret’in yakın arkadaşıdır.
FATMA RIKKAT KUNT (1903 – 1986)
Fatma Rikkat Kunt, the great master of 20th century illumination art, was born on April 27, 1903 (30 Muharram 1321) in Beylerbeyi in Istanbul. She was named by the Turkish writer Tevfik Fikret (1867-1915), a close friend of her father. Her mother was Güzide Hanım (1886-1950) who lived in Beirut for many years and her father was Hüseyin Kazım Kadri Bey. (1870-1934). Hüseyin Kazım Kadri Bey was a quite important figure in the fields of administration, politics and science in Ottoman Empire.
Şeyh Muhsin-i Fâni adıyla bilinen Hüseyin Kâzım Bey, dört cilt halinde yazdığı Büyük Türk Lügati adlı eseri ile bilinmektedir. Osmanlı kültürüne vakıf olan Hüseyin Kâzım Bey, İzmir Ticaret Mektebi’nden mezun olmuştur. İngilizce, Fransızca, Arapça, Farsça, Yunanca ve Latince’yi bilmektedir. Kısa sürelerle İstanbul Şehreminliği, Serez mutasarrıflığı, Halep ve Selanik valiliği yapmıştır.
Hüseyin Kâzım Bey Birinci Cihan Harbi’nden önce, Beyrut’a yerleşmiş ve Büyük Türk Lügati adlı çalışmalarına orada başlamıştır. Lügatin ilk iki cildi 1927 ve 1928 yıllarında Osmanlı Türkçesi ile, diğer ciltleri ise Hüseyin Kâzım Bey’in 1934 yılında vefatından sonra, 1943 ve 1945 yıllarında, yeni Türkçe harflerle yayınlanmıştır. Kitaplığını vefatından iki yıl önce Üsküdar Selimağa Kitaplığı’na vakfetmiştir.
Hüseyin Kâzım Bey, Sultan Abdülhamid tarafından, çalışkanlığı ve dürüstlüğünedeniyle Trabzon valiliğine atanan Kadri Bey’in (1843-1903) oğludur. Beyrut’ta Merkez komutanlığı da yapan Kadri Bey, Sultan II. Abdülhamid zamanında Trabzon valiliğinde bulunmuş ve on yıl içerisinde kuvvetli şahsiyeti ile tanınmıştır. Arapça, Farsça ve biraz da Fransızca bilen, alim, şair, sanatkâr ve hat sanatı ile iştigal etmiş bir kişidir. Haksızlıklara aman vermediği için Deli Kadri Bey olarak bilinirdi. Trabzon’da vefat ettiğinde, ailesi cenazesini doğum yeri olan İstanbul’a nakletmek istemiş, ancak Tarbzon’dan cenaze için İstanbul’a gelecek kişilerin çokluğundan ürken Abdülhamid, ailesini ikna ederek cenazenin Trabzon’da defnedilmesini sağlamıştır. Kadri Bey’in Sultan Abdülhamid tarafından yaptırılan türbesi, yol geçme bahanesi ile Müfettiş-i Umumî Tahsin Bey tarafından yıktırılmış ve bir daha yaptırılmamıştır. KadriBey’in babası Hacı Ethem Paşa Sultan Mahmud ve Sultan Abdülmecid devrinde vezirlik yapmıştır. Hacı Ethem Paşa, Safranbolulu Karakulak Halil Efendi’nin oğludur.
Rikkat Kunt, babasının görevleri dolayısıyla Serez’de, Selanik’te ve Halep’te bulunmuştur. 1912 yılında annesi Güzide Hanım’la büyüdüğü ve henüz Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisinde bulunan Beyrut’a göç ederler. Babasının görevleri nedeniyle sık sık değişik yerlerde bulunması gerektiğinden, Rikkat Hanım ilk eğitimini Fransız mürebbiyelerden alır. Evde çoğu zaman annesi ve babasının da çok iyi bildikleri Fransızca konuşulduğundan Fransızca’yı ana dili Türkçe ile beraber öğrenir. Rikkat Hanım, Beyrut’ta Fransız okulunun orta kısmına başlar ve 1.5 sene devam eder. Bu arada Hüseyin Kâzım Bey, Büyük Türk lügati adlı eseri için çalışmalarını hızlandırır. Beyrut kütüphanelerinden, Arap bilginlerin ve Hristiyan din adamlarının bilgilerinden yararlanır. I. Dünya Savaşı çıktığında Fransız okulunun kapanması ile beraber Rikkat Hanım Alman okuluna gider ve öğrenimine orada devam eder.
1918 yılında yapılan antlaşma ile Suriye ve Lübnan Osmanlı Devleti’nin elinden çıkınca tekrar İstanbul’a dönerler. İstanbul’a dönüşte Rikkat Kunt 15 yaşlarındadır ve İstanbul işgal altındadır. Amerikan Kolejine gitmek ister, ancak babasının arzusu üzerine o zamanlar Çengelköy’de oturan ve Hüseyin KâzımBey’in yakın arkadaşı Mehmet Akif Ersoy’dan edebiyat dersleri almaya başlar ve Türkçesini ilerletir. Bu arada Ali Sami Boyar’dan (1880-1967) resim dersleri ve o zamanlar İstanbul’da tanınmış piyano hocası Alman Langaberg’den, arkadaşı Münevver Ayaşlı (1906- 1999) ile birlikte piyano dersleri alırlar.
Rikkat Kunt, 1920’de ilk evliliğini yaptığında 17 yaşındadır. Eşi İsmail Sarıca’nın (1897- 1981) diş tabipliği öğrenimi için Almanya’ya gider ve üç sene Almanya’da kalırlar. Rikkat Hanım orada da boş durmaz, Almancasını ilerletirken diğer yandan da konservatuara gider ve piyano derslerine devam eder. İstanbul’a döndüklerinde resital verecek kadar piyano öğrenmiştir. Bu evlilikten 1924 yılında oğlu Reşid dünyaya gelir. 1925 yılında ilk evliliği sona eren Rikkat Kunt’un Reşid Bey ve vefakâr gelini Müfide Hanım’dan Burak (1957) ve Mürşide (1954) adında iki torunu vardır. Rikkat Kunt, bir süre sonra Arnavut asıllı Fahrettin Çağatay ( 1897- 1970) ile ikinci evliliğini yapar. Fahrettin Bey’den birkaç sene sonra ayrılır ve ikinci evliliğinden olan Nur, (Nurullah (1927- 1981) yirmi yaşına kadar Fransa’da babasının yanında kalır. Rikkat Kunt 1950 yılında Fransa’ya yaptığı seyahat sırasında, babasının isteğiyle dinini ve adını değiştiren Nurullah (Jean) ile karşılaşır. Rikkat Kunt Nurullah ismini Nur diye kısaltarak telaffuz ederdi. Hüzünlü bir buluşmadır bu. Fahrettin Bey de Pierre Ghata ismini alarak Hristiyanlığı kabul etmiştir. Nur- Jean Ghata 1981 yılında kalp krizinden vefat ettiğinde Rikkat Kunt 78 yaşındadır. Nur Bey, eşi Lübnan’lı Venus Khoury Ghata tarafından Paris’teki Hristiyan mezarlığına defnettirilmiştir. Rikkat Kunt’un Nur Bey’den Yasmine Gahta (1975) adında bir kız torunu bulunmaktadır.
Hüseyin Kâzım Bey 1934’de kışı geçirmek için gittiği Tarsus’ta vefat eder. Bu olay üzerine Rikkat Kunt çok üzülür, perişan bir halde içine kapanır.
Dayısı Türk edebiyatı profesörü İsmail Hikmet Ertaylan (1889-1967), 1935 yılında vekaleten Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’ne tayin edilir ve artık Rikkat Hanım’a evlenmeyi düşünmediğine göre birşeylerle ilgilenmesi gerektiğini söyler. 1936 senesinde Rikkat Hanım’ı Akademi’de Türk Tezyini Sanatlar Bölümü tezhip hocası Tuğrakeş İsmail Hakkı Altunbezer (1873-1946) ile tanıştırır. Rikkat Kunt, İsmail Hakkı Altunbezer’den çok etkilenir ve sanatkârdan tezhip dersleri almaya başlar.
Rikkat Kunt, İsmail Hakkı Altunbezer (1873-1946), Necmeddin Okyay (1883-1976), HalimÖzyazıcı (1898-1964), Nuri Korman (1868-1951), Kâmil Akdik (1861-1941), Feyzullah Dayıgil (1910 – 1949), Hüseyin Tahirzâde Behzat (1889-1947),Muhsin Demironat (1907-1983) ve Emin Barın’ın (1913-1987) bulunduğu grupta çok mutlu olur ve 1968 yılında emekli olana kadar Akademi’de kalır.
Hakkı Bey, büyük bir sanatçıdır; ancak, öğrencinin seviyesine inip bildiğini aktarıp, öğretemez. Söz gelimi kendisine gösterilen bir deseni düzeltmek yerine desenin yenisini çizip, kendi çizdiği desenin uygulanmasını ister. Halbuki Rikkat Hanım, çizdiği desenlerdeki eksikleri görüp düzeltmek ve tezhibi bilinçli olarak öğrenmek ister. Bu arada Akademi’de çini hocası olarak görev yapan Feyzullah Dayıgil, Rikkat Kunt’a birlikte çalışmayı teklif eder. Zaten hocasının tezhipteki tavrına alışamayan Rikkat Hanım çini atölyesine geçer. Bu duruma İsmail Hakkı Altunbezer’i epey gücenir. Feyzullah Dayıgil, Rikkat Hanım’la birlikte İstanbul kütüphanelerini, camii ve türbelerini ziyaret eder ve çinileri incelerler. Çinilerdeki lâleleri araştırarak bir çalışma hazırlarlar ve bu çalışmayı “İstanbul Çinilerinde Lâle” başlığı altında siyah beyaz olarak Vakıflar Dergisi’nde yayınlarlar (1938). Bu derginin bazı nüshalarını Rikkat Kunt kendi renklendirmiştir.
Klâsik tezhibe vâkıf olan Necmeddin Okyay, Rikkat Kunt’a klâsik tezhip örneklerini inceleyip kendisine bir yön çizmesi gerektiğini söyler ve o zamanlar kendisinde, bugün ise TSM Kütüphanesi’nde 913 yy. ile kayıtlı bulunan Şeyh Hamdullah ketebeli bir Kur’ân-ı Kerîm’i gösterir ve Rikkat Hanım’ı yönlendirir. Rikkat Hanım bu mushafın tezyinatından son derece etkilenmiştir. Feyzullah Dayıgil, Rikkat Hanımı yönlendiren diğer önemli bir şahıstır. Kendisinde nefes darlığıolduğu için çizip de renklendiremediği birçok deseni Rikkat Hanım renklendirmiştir. Bu şekilde hazırlanmış birçok eserde birlikte imzaları bulunmaktadır. Bu arada Akademi’de İngilizce kurslarına devam eden Rikkat Hanım İngilizce’yi de öğrenmekte güçlük çekmez.
1944 senesinde Akademiden mezun olan Rikkat Kunt, mezuniyet ödevi olarak altıgen bir çini masa deseni hazırlar ve uygular. Rûmî motiflerinden oluşan yedi parça halindeki masa, sır altı tekniğinde Kütahya’da Azmi Çini Fabrikası’nda pişirilir. Mezuniyetten sonra, Akademi müdürü Burhan Toprak, Rikkat Hanım’ı Akademi Kütüphanesi’nde çalışma konusunda ikna eder ve Rikkat Hanım 1948 yılına kadar kütüphanecilik yapar. Kitaplarla, özellikle sanat kitapları ile yakından ilgilenmek Rikkat Kunt için rahatlatıcı ve farklı bir deneyimdir. Ancak sanatçının kalbinde hocalık yatmaktadır. 1946 yılında İsmail Hakkı Altunbezer’in vefat etmesi üzerine tezhip atölyesinin bütün yükü Muhsin Demironat üzerine kalır ve Rikkat Hanım’ı yanında ister. 1 Nisan 1947’de Akademi’de çıkan yangın sonucunda Akademi Kütüphanesi’ndeki bütün sanat kitapları yanar. Bu olay Rikkat Kunt’u derinden etkilemiştir. Bu arada 28 Ocak 1948’de Necmeddin Okyay emekli olur ve yerine Rikkat Hanım’ın tayin olmasını ister. Sanatkâr, 5 Nisan 1948 yılında MuhsinDemironat’ın yanında çini ve tezhip hocalığına başlar. 1966 senesinde Muhsin Demironat, Yıldız Porselen Fabrikası’na müdür tayin edilir. Rikkat Kunt yalnız kalır. Bölümde öğrenci azalır ve Rikkat Hanım 1968’de emekli olduğunda tezhip atölyesi de kapanmıştır.
Bundan sonra Rikkat Kunt çalışmalarına Beylerbeyi’ndeki evinde devam eder. Aynı yıl Portekiz’in Lizbon kentinde sel baskını olması üzerine, Gülbenkyan Müzesi’ndeki Türk eserleri harap olmuştur. 1970 senesinde Rikkat Hanım, Prof. Emin Barın (1913-1987) ve İslam Seçen ile birlikte Portekiz’e davet edilir, selden bozulan eserlerin restorasyonlarını yaparlar. Bu arada Ali Şîr Nevâî’nin eserlerinde bulunan minyatürlerin restorasyonuna başlayan Rikkat Kunt, sağlığının bozulması üzerine İstanbul’a döner ve geri kalan minyatürlerin restorasyonlarına evinde devam eder ve tamamlar.
Üsküdarlı petrol zengini Kalust Gülbenkyan (1869-1955), Londra’da yaptığı koleksiyonundaki eserleri sergilemek için Türkiye’de bir müze kurmak ister ve Türk Hükümeti’ne talepte bulunur. Ancak o zamanki kanunlara göre yurt dışından getirilecek eserler için % 70 gibi yüklüce bir vergi alınmaktadır. Bu durum karşısında Gülbenkyan talebinden vazgeçip Portekiz’de Gülbenkyan Müzesini açarak, kıymetli İslam eserlerinin; özellikle Osmanlı çinilerinin de dahil olduğu koleksiyonunu Portekiz Hükümetine emanet eder.
Sanat yaşantısına evinde devam eden Rikkat Kunt, 14 Ocak 1986’da huzur içerisinde yaşadığı Beylerbeyi’ndeki evinde vefat etti ve Küplüce Mezarlığı’nda çok sevdiği babası Hüseyin Kâzım Bey’in yanına defnedildi.
RİKKAT KUNT TEZHİBİNİN ÖZELLİKLERİ
20. yüzyıl tezhip sanatına yönn Rikkat Kunt’un yaptığı ilk tezhiplerde ilk tezhip hocası İsmail Hakkı Altunbezer’in etkisi görülür. Bu durumda İsmail Hakkı Bey’in öğrencilerine kendi hazırladıkları desenleri düzeltip renklendirmelerini sağlamak yerine, kendi çizdiği tasarımları uygulatmasının etkisi büyüktür. Hocasının tezhipteki tarzı ve öğretiş şekli kendisini tatmin etmediği için zaten çini atölyesine geçip Feyzullah Dayıgil ile beraber çalışmaya başlar.
Feyzullah Dayıgil’in Rikkat Kunt üzerine etkisi büyüktür. Nefes darlığı hastası olan ve gerek çini, gerekse tezhipte klâsik çizgiler doğrultusunda desen çizmekte büyük bir usta olan Feyzullah Dayıgil, hastalığı nedeniyle renklendirme yapamaz ve klâsik tarzda çizdiği desenleri Rikkat Kunt renklendirir. Bu şekilde ortaklaşa hazırladıkları tezhip örneklerinde (desen Feyzi, tezhip Rikkat şeklinde) her ikisinin de imzası bulunmaktadır. Feyzullah Dayıgil’in düzgün tezhip desenleri ve saz yolu tarzındaki halkâr desenlerinden etkilenen Rikkat Kunt’un bu tarzda yaptığı eserlere sıkça rastlanmaktadır. Klâsik tarz tezhip anlayışına sahip olan Necmeddin Okyay da gösterdiği örneklerle Rikkat Kunt’u renk, desen ve işçilik açısından etkileyip yönlendirmiştir.
Rikkat Kunt’un tezhipte kendi kişiliğini ve üslubunu yakalamasına Feyzullah Dayıgil ile beraber yaptıkları çini çalışma ve araştırmalarının da büyük etkisi olmuştur. Çünkü, Rikkat Kunt’un tezhip ve halkârlarındakihatâyî yaprak ve çiçekleri, çinide kullanılan yaprak ve çiçekler kadar zengin ve muntazamdır. Hatâyîler sanatçının elinde adeta raks ediyor gibidirler.
Halkâr tezyinatlarında desenlerin köşe ve ortalarındaki çiçekler büyükçe ve detaylı, diğerleri ise bunlara nazaran daha sade ve ufaktır. Desende çiçekler ve yapraklar dengeli bir biçimde yerleştirilmiş ve gerekli yerlerde boşluklar yapraklar ve hafif kıvrımlı çizgiler ile doldurulmuştur. Sanatkârın tasarımlarına bakıldığında, desenler bir bütünlük gösterir. Yani bütün desen aynı anda göze çarpar. Halkâr desenlerinde hurderûmî ile yaprak ulamalarına ve bazen de bulut motiflerine yer vermiştir. Yapraklar üzerinden ve altından çıkan yarım pençler ve hatâyîler ile dallara sarılmış özgür yapraklar, Rikkat Kunt’un halkâr desenlerinde sıkça görülen motiflerdir. Çok dişli yaprakların kıvrım dişleri ile yaprak damarları muhakkak çizilmiştir.
Halkâr çalışmalarında, zemin, ya kağıdın kendi rengidir ya da su bazlı plâka boyalar ile boyanmıştır. Kağıdın kendi rengi üzerine yapılan halkâr desenlerinde motifler altın ile boyanıp, ya altın ile ya da lacivert, kırmızı ve çoğunlukla siyah renk ile tahrirlenmiştir. Kağıdın kendi rengi üzerine yapılan halkârlar muhakkak mührelenmiştir. Plâka boya ile hazırlanmış zeminlerde ise halkâr yapılırken yalnızca altın kullanan Rikkat Kunt, çoğunlukla bu tarz çalışmayı tercih etmiştir. Zemin rengi olarak bordo, kahverengi, yeşil, lacivert ve siyahı kullanan Rikkat Kunt, bazen çiçekleri sarı altın, yaprakları ise yeşil altın ile renklendirmiştir. Altının mühre ile çok parlatıldığı zaman metalik bir görüntüye sahip olduğunu söyleyen Rikkat Kunt, genelde zemine sürülen altını yarı mat olarak bırakmayı tercih etmiştir.
İç pervazlarda altın veya renkli (özellikle açık yeşil ve mavi) zemin üzerine zencerek, negatif hatâyî motifleri ve üç iplik rûmî ulamalar kullanan Rikkat Kunt, bazen üç iplik rûmîleritahrirlemiştir. İç pervazına tezhip yaptığı eserleri de bulunmaktadır.
Zemin doldurmalı tezhiplerde önceleri, altın ve laciverte ilaveten küf yeşili, gri, kırmızı, pembe, siyah gibi renkleri zemin rengi olarak kullanan Rikkat Kunt, daha sonra zemin renkleri olarak lacivert tonları ve altın tonlarınıtercih etmiş, bazen de ufak alanlarda siyah rengi kullanmıştır. Siyah rengin rûmî kapalı formlar içerisinde kadife gibi bir görüntü verdiğini ve bu görüntüden çok hoşlandığını belirtirdi. Tezhip desenlerindeki çiçekler sade ve detaysızpenç, gonca ve hatâyî çiçekleridir. Dallar ve yapraklar altın ile çiçekler ise kat kat (açıktan koyuya) renklendirilmiştir. Çiçek rengi olarak pembe, mavi, yeşil, sarı, leylâk turuncu ve kırmızı tercih ettiği renklerdir ve bu renklerde daima canlılıktan kaçınmıştır. Çiçeklerin en dış kısmı beyaz ile sınırlandırılıp, siyah ile tahrirlenmiştir. Bu çeşit renklendirme Rikkat Hanım tezhiplerinin en belirgin özelliğidir. Çiçeklerin ortasını, çiçekleri boyadığı rengin koyusu ile gölgelendirmiştir. Gölgelendirme peçlerde noktalar şeklinde, gonca ve hatâyîlerde ise inceden genişleyen çizgiler şeklindedir.
Rikkat Kunt, kompozisyona son derece hakim bir sanatçıdır. Yaptığı tezhiphiçbir zaman yazıyla yarışmaz. Sanatçıya göre tezhip yazının giysisidir veasla yazının önüne geçmemelidir. Dolayısıyla bu ilkeyi çalışmalarında açıkça görürüz. Gözü yormayan sade, ancak zarif, zengin ve insan ruhunu dinlendiren çalışmalarla karşımıza çıkar. Tasarımları daha çok zarif hatâyî motiflerinden oluşur. Desenler birbirine benzer gözükse de mutlaka birbirinden farklıdır. Desenlerinde rûmî ve bulut motifleri ile hatâyîler uyumlu bir şekilde kullanılmıştır. Klâsik tezhip ve halkâridehatâyî motifleri ağırlıktadır ve Rikkat Kunt ile hatâyî motifleri altın çağını yaşamıştır.
Emin Barın Koleksiyonu’nda bulunan ve Barın ailesinin korumakta zorluk çektikleri Rikkat Kunt’un tezhiplediği eserlerin bir kısmı 23 Kasım 2008 tarihinde yapılan bir müzayede sonucu yeni sahiplerine intikal etmiştir. Bu eserlerin başında Hamit Aytaç tarafından yazılıp Rikkat Kunt tarafından tezhiplenen 79×53 cm. ölçülerindeki 1388 H. tarihli muhakkak, sülüs, nesih hilye gelir. Bu hilye tezhibinde çiçekler, lacivert ve bordo zeminli bir bahçede adeta raksediyor gibidir (DEMSA).
Emin Barın tarafından hazırlanan ilk Anıtkabir Şeref defterinin tezyinatı Rikkat Kunt’a aittir. Defterin ilk giriş sayfasına yazılan Atatürk yazısının zemini altın kullanılarak hatâyî çiçekleri ile halkârî tarzında, yazının etrafı ise altın zeminli zencerek ve zerenderzer tarzında tezhiplenilmiştir.
İsmail Hikmet Ertaylan, geleneksel sanatlara tutkun bir sanatseverdir. 1953 yılında İstanbul’un fethinin 500. yıldönümü nedeniyle bir Fâtih albümü hazırlamayı düşünür. Proje, 1944 senesinde başlar. Dönemin önemli hattatları; Kâmil Akdik, Macid Ayral, Halim Özyazıcı, Necmeddin Okyay, Nuri Korman, Mahmut Yazır, Hamdi, Mehmet Bahaattin, Ali Alparslan, ressam Feyhaman Duran, Şeref Akdik, İbrahim Safi ve Abdülkadir Yada Fâtih Sultan Mehmed’in sevdiği şiirleri yazarlar ve müzehhipler de Fatih Dönemi tezhibine uygun olarak yazılan şiirleri tezhiplerler. Eserin cildini ve kapağını Rikkat Kunt’un tasarladığı salbeklişemse ile Emin Barın yapar. Eser 1950 senesinde tamamlanır. Bu nâdir eser, Rikkat Kunt’un sanat hayatında önemli bir yer tutar. Fâtih Dîvânı, çoğu sayfasını Rikkat Kunt’un tezhiplediği önemli bir eserdir. Sultan II. Mehmed’ e sunulacak bir eser gibi düşünülmüştür. Eserin 34 sayfası Rikkat Kunt, 10 sayfası Muhsin Demironat tarafından tezhiplenmiştir.. Diğer sayfalar Feyzullah Dayıgil’in çizdiği iki desenitezhipleyen Ferhunde Orgun, Fevzi Erce, Kamuran Soyuak, Selva Altınanıt, Serap Türegün, Sıdkı Elçin, Şükran Baykut ve Tahsin Aykutalp tarafından tezyin edilmiştir. Hüseyin Tahirzâde Behzat üç sayfanın minyatürünü, Selim Turan da ( 1915- 1994) altı sayfanın minyatürlerini yapmışlardır.
Rikkat Kunt’un tezhiplediği diğer önemli bir grup eser de İsmail Akgün tarafından 1958 yılında Halim Özyazıcı’ya sipariş edilen, 59×95 cm. ölçülerindeki kıt’a formunda levhalardır. Rûmî, bulut ve hatâyîlerin ustalıkla kullanıldığı onbeş adet levha 1979 yılında İsmail Akgün tarafından Topkapı Sarayı Müzesi’ne bağışlanmıştır. Bu levhalarda halkâr ve koltuk tezhipleri, renk ve desen bakımından birbirinden farklı olup büyük bir özen ve ustalıkla yapılmıştır.
Rikkat Kunt has lived in Serres, Thessaloniki and Aleppo due to his father’s assignments. She moved to Beirut in 1912 with her mother Güzide Hanım where she grew up and which was within the boundaries of Ottoman Empire at the time. As her father frequently had to serve in different places due to his assignments, she received her first education from French governesses. As her mother and father spoke fluent French, they mostly spoke in French at home and she learned French along with her native language Turkish. Rikkat Kunt started the French school in Beirut and continued her education for 1.5 years. In the meantime, Hüseyin Kazım Bey has accelerated his studies on Great Turkish Dictionary. He took advantage of the libraries in Beirut and knowledge of Arabic scientists and Christian clergymen. When the First World War broke out, the French School was closed down, so Rikkat Kunt attended the German school and continued her education there.
When the Ottoman State left Syria and Lebanon pursuant to the provisions of the treaty signed in 1918, they returned to Istanbul. Rikkat Kunt was 15 years old at the time and Istanbul was occupied. She wanted to attend the American College but upon her father’s request, she started to take literature lessons from Mehmet Akif Ersoy who was a close friend of Hüseyin Kazım Bey and lived in Çengelköy at the time. In the meantime, she took painting lessons from Ali Sami Boyar (1880-1967) and piano lessons with her friend Münevver Ayaşlı (1906- 1999) from the German citizen Langaberg who was a famous pianist and piano teacher.
Hüseyin Kazım Bey deceased in 1934 in Tarsus, where he went to spend the winter. Upon this, Rikkat Kunt got so sad and became introverted distraughtly.
Her uncle Ismail Hikmet Ertaylan (1889-1967), a professor of Turkish literature was appointed to State Academy of Fine Arts in 1935 per procuration and advised Rikkat Kunt that she has to be interested in something He introduced Rikkat Kunt to Tuğrakeş Ismail Hakkı Altunbezer (1873-1946) who was an illumination and calligraphy artist and teacher at the Department of Turkish Decorative Arts in the Academy in 1936. Rikkat Kunt was impressed by Ismail Hakkı Altunbezer and started to take illumination lessons from him.
Feyzullah Dayıgil, who was a tile and design teacher in the Academy, offered Rikkat Kunt to work together. As she could not get used to the attitude of her illumination teacher, she was transferred to tile workshop. Feyzullah Dayıgil and Rikkat Kunt started to visit the libraries, mosques and tombs in Istanbul and examine the glazed tiles. They conducted a study by investigating the tulip motifs on the tiles and published this study in Vakıflar Magazine in black-and-white under the title of “Tulip on Istanbul Tiles” in 1938. Burhan Toprak, the director of the Academy convinced Rikkat Hanım to work in the Academy Library and Rikkat Kunt has worked as a librarian until 1948. It was a relaxing and different experience for Rikkat Kunt to concern herself with books, particularly the art books. But the artist always wanted to be a teacher of illumination. When Ismail Hakkı Altunbezer passed away in 1946, the entire burden of the illumination workshop was on Muhsin Demironat and he wanted Rikkat Kunt to work with him. All books of art in the Academy Library was burned in the fire broke out in the Academy on April 1, 1947. This incident deeply affected Rikkat Kunt. Meanwhile, Necmeddin Okyay was retired on on January 28, 1948 and wanted Rikkat Kunt to replace him. On April 5, 1948, the artist started teaching glazed-tile and illumination with Muhsin Demironat.
Rikkat Kunt has continued her art life at her home after retiring in 1968 . Rikkat Kunt who had trained many students and produced art works ceased at her home in Beylerbeyi where he lived at peace and happiness, on January 14, 1986. She was entombed with her beloved father Hüseyin Kazım Bey in Küplüce Cemetery in Beylerbeyi.